top of page

BASINDA

  • BİRGün Gazetesi
    ‘İnanıyorum, tek kişi bile dünyayı değiştirebilir’ Gökçe Atabek: Yaftalamalardan sıyrılan, mücadeleye her ne olursa olsun devam eden ve sevgi, saygı dolu bir topluma ulaşmamızı sağlayacak tek kişi bile olsa ikna etmek istiyorum. OKTAY EVSEN ​ '5.5', Avukat Gökçe Atabek’in Kitapsaati Yayınları’ndan 2018’de yayımlanan hayatın içinden gerçek bir romanı. Sosyal sorumluluk projesiyle birlikte üstlendiği davalardan esinlenerek 5 birbirinden bağımsız insanın başından geçen gerçek olayları kişilerin sırlarının korunmazlığına dikkat ederek kitabına taşıyor. Atabek ile konuştuk. ​ ► '5.5'in en etkileyici kısmı gerçekliği ve kurgusu. Yazma fikri nasıl çıktı ortaya? Küçüklüğümden beri yazma alışkanlığım var. Günlük tutmakla başladım her çocuk gibi ve hep devam ettim yazmaya. 5 yıldır ağırlıklı olarak ceza davalarıyla ilgileniyorum. Ceza öyle bir dal ki her gün yeni bir şaşkınlık yaşatıyor insana. Her gün üçüncü sayfa haberlerinden okuduğunuz vahşetin tam ortasındayız, içinizi titretiyor duyduklarınız. Aklınız almıyor, bir süre kabul etmiyorsunuz, bazen ağlıyorsunuz, bazen nefret doluyor içiniz. Hatta ben önsözümde yazmıştım, sırtıma yüklüyordum her duyduğumu. Taşıyamaz oldum bir süre sonra, yazma alışkanlığım olması ve asla unutmak istemediğim gerçeklerle yüzleşmiş olmak beni bu davaları notlamaya itti. Bir noktadan sonra öyle bir hal aldı ki ciltlerce kitap yazabilecek haldeydim. Sanki yazdıkça içimdekileri kustum onlara ama sonra toplumun farkındalığını yaratmak, kalplere dokunmak, deniz yıldızı hikâyesindeki gibi bir deniz yıldızı dahi olsa onu kurtarmak istedim. Bir avukatın anıları gibi olacağını düşündüğüm kitap vermek istediğim temayı daha derinden anlatabilmek için romana dönüştü. Çok karmaşık olmaması adına içlerinden kalbime en çok dokunan bu 5 kişiyi seçtim. Ve 5.5 doğdu. ​ ► Gerçek olaylardan, davalardan alınmış bu hikayeleri kaleme dökmek sizi zorladı mı? Sadece yazmak değil, bu dava dosyalarını okumak da beni çok zorlamıştı. İnanmak istememiştim. Çok büyük farklılıklar var gerçekte. Sır saklama yükümlülüğüme sadık kaldım her zaman. Onlar kitabı okusalar kendileri olduğunu anlayamazlar. Ama onları dinlerken, dosyalarını okurken, yazarken hepsinde zorlandım. Bu gibi olaylarda zorlanmak, kalbinizin sızlaması insani duygular. Keşke herkes böyle olsa, belki vicdanlar toplumun suç oranını düşürür. ​ ► Tecavüze uğrayan çocuklar, dağılmış aileler, birbirini aslında hiç tanımamış ama tanıdığını sanmış insanlar, haksızca suçlanıp mahkûm edilenler. Kitabınızda kendi mahkemenizi kurup adil yaklaşıyor ve toplum mahkemesinin yargısız infaz yaptığı mağdurları aklıyorsunuz. Ama Türkiye’nin gerçeği bu değil. Türkiye’nin bu anlamdaki gerçekliğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Kitapta kurduğum mahkeme olan 5.5 kurgu gereğiyle öyle. Bu mahkeme elbette toplum mahkemesinin önyargılarından kurtarıyor insanları. Olması gereken adalet yerini buluyor diyelim sadece. Adalet ve eşitlik kavramları yalnızca Türkiye’nin değil Dünya'nın büyük bir sorunu. Yüzyıllardan beri adalete ulaşmaya çalışan insanoğlu her seferinde bunu sağlayabilmiş değil. Bu nedenle ülkemizde de böyle bir sorun olması normal. Vatandaş olarak "adalet yok" demek belki kolay ancak bir hukukçu olarak böyle söylemek yersiz. Zira adaletin vatandaşlara doğru şekilde sağlanabilmesi için uğraşan meslek gruplarıyız. Bu ülkede suçsuz yere cezaevinde tutuklu kalmış insanların öldükten sonra aklandıklarını birlikte yaşadık. Ya da henüz reşit olmamış çocukların rızalarının tartışıldığı zamanları da gördük. Öğrendik, geç gelen adalet adalet değildi. Umarım bir gün çok geç olmadan daha adil, daha barışçıl bir dünyaya uyanırız. ​ ► Her hikâyenizi bir renkle anlatıyorsunuz. Acı Kahve, Kahr-ı Sarı, Sihr-i Yeşil, Kan Kırmızı, Zifir-i Mavi.. Bu renklerle hikâyelerinizi birleştirme fikri nereden geldi? Her rengin bir karakteri, anlatmak istediği duyguları var. Kitabımdaki karakterlerin isimlerindense bu betimlenmiş renkler onları çok daha iyi anlatıyor. Bu nedenle renkleri seçtim, daha derin şekilde onlara dokunmamızı sağlıyor. ​ ► Karakterleri okurken Neriman’ın çaresizliğinde kaybolup, Defne’nin çöküşünde kavruluyoruz. Ali’nin çırpınışlarında nefessiz kalıyoruz. Ama kitapta en büyük acıları yaşayanlar, dışlandıkları için dışlamak zorunda kalanlar, susmak zorunda olanlar, kabullenenler hep kadınlar. Neden kadınlar daha çok acı çekiyor ve haksızlığa uğruyor toplumda ve adalet karşısında? Kadınların daha fazla mağdur olmasının bir değil birden fazla nedeni var. Ama hepsinin başında kültür, eğitim ve din geliyor. Din ile ilgili çok ayrıntı olmamakla birlikte dinimizin yanlış yorumlanarak kadının arka plana atılmasını, insanların inançlarıyla, en hassas duygularıyla oynayarak, dini araç olarak kullanarak kadını ötekileştiriyoruz. Bunun dışında vahim olarak gördüğüm diğer bir husus şu: Doğumla başlıyoruz ayrımcılığa, hepimiz ağlayarak doğuyoruz ve bu denli eşit durum en kısa zamanda ayrımcılığa dönüşüyor. Yıllardan beri toplum kültürümüz gereği erkek çocuklarını “göster amcana pipini” diye büyütürken, kız çocuklarımızı “aman sakla, aman gösterme, aman utan” diye büyütüyoruz. Bu onların bilinçaltına işliyor, kadın ötekileştiriliyor, erkek de bu doğrultuda gücüne güç katıyor. Eğitim alıp başarılı olamazsa, kendini yıllar önce büyüdüğü cinsel organıyla ispatlamaya, kuvvetiyle kanıtlamaya çalışıyor. Bunun önüne geçilmesi için kültürümüzü değiştirmek gerek. Bunun nasıl mümkün olacağı açık. Anneleri eğitmek toplumu eğitmektir, kültürü değiştirmektir. Suç işleyen de, kadına şiddet gösteren de, mağdur olan da, yere tüküren de hepsi bir annenin evladı. Anneler bugün doğru şekilde çocuklarını yetiştirdiklerinde belki yüzyıllar sonra bunları konuşmuyor olacağız. Eğitimle çözülemeyecek hiçbir şey yok. ​ ► Hikâyeleriniz içinde kayboluyoruz, çok akıcı. Mesleğinizin nasıl etkileri oldu? Kurgu sevgili editörüm Faruk Emre Özünlü’ye göre en iyi yaptığım şey. O ilk halini kendisine gönderdiğimde en beğendiği şey kurgumdu. Bu küçüklükten başlayan yazma ve okuma alışkanlığının kattığı bir şey. Lisede edebiyat öğretmenlerim beni hep destekledi, hatta kitabımda Bengü Ersöz’e teşekkürüm var, ona minnettarım. Bugün yazdıklarımı başkalarının okumasını kabul etme özgüvenine o yıllarda onun sayesinde sahip oldum. Mesleğimde de ceza savunmalarını oluştururken de kurgu yapmamız sebebiyle aynı alışkanlığım sürdü. Editörümün de katkılarıyla ve onun verdiği eğitimle kendimi her geçen gün geliştirdim. Mesleğimin ve diğer saydıklarımın gelişmeme çok büyük katkısı oldu. ​ ► Ali, Salih, Ayten, Neriman, Tolunay, Dinç, Defne, Timuçin ve bu hikâyelere dokunan nice gerçek karakter. Kitapta sizin onlar için seçtiğiniz sonu okuyoruz ancak bir de gerçek sonsuzlukları var. Adalet sağlanabildi mi bu insanlara? Bazıları için evet bazıları için hayır. Çünkü henüz bitmemiş yargılamalar var. Hepsi için adaletin sağlanması adına elimden geleni yapmaya devam edeceğim diyebilirim. ​ ► Yeni kitap çalışmalarınız olacak mı? En az 4 kitap oluşturacak konu var. Biri üzerinde çalışıyorum, bu kış belki o da okuyucuyla buluşacak. Hep bu şekilde mi olacak diye soruyorlar, hayır. Şu an tek bir kişinin üzerinden dönen bir hikâye yazıyorum. Gerçeklerden ilham almaya devam ediyorum. Çünkü insanları aydınlatmak, farkındalık sağlamak ancak gerçek yaşamlardan ilham alındığında mümkün. Elimden geldiği kadar bu farkındalığı artırarak yaftalamalardan sıyrılan, mücadeleye her ne olursa olsun devam eden ve sevgi, saygı dolu bir topluma ulaşmamızı sağlayacak tek kişi bile olsa ikna etmek istiyorum. Çünkü biliyorum her zaman tek kişi dünyayı bile değiştirebilir.
  • Önce Vatan Gazetesi
    Kahraman Avuklatlarımız Sevgili dostumuz, gönlü güzel, gözleri gülen, vatan sevdalısı ve Önce Vatan Gazetemizin yazarlarından Avukat Tülay Bekar’ın tanıştırdığı, Avukat Gökçe Atabek ceza avukatı ve yazar. 2. Kitabı yeni çıktı, özellikle ihtiyacı olan insanların kalbine dokunuyor ve umut dağıtıyor, bu anlamda kahramanlar gözümde. Bir kişinin dahi dünyayı değiştirebileceği inancını taşıyoruz üçümüz de. Her şey hayalde başlar, inançla büyür, inanan kişilerin enerjisi ile gelişir ve gerçeğe dönüşür, işte bunun için de bu romanlar kıymetli. Ne demek istediğimi röportajın içinde daha iyi anlayacaksınız, keyifli okumalar sevgili dostlar ... Sizi, sizden tanıyabilir miyiz ? Tabi, tüm okul hayatım Ankara’da geçti, profesyonel olarak 5 yıl boyunca Voleybol oynadım, sonrasında da spor her zaman hayatımda kalmaya devam etti, beni ciddi şekilde disipline ettiğini düşünüyorum. 2013 yılında Hukuk fakültesinden mezun olduktan sonra stajımı bitirdim ve o yıllardan bu yana da Avukatlık mesleğini icra ediyorum. Ağırlıklı olarak Ceza davalarına bakıyorum. Halihazırda Atabek&Demiralay isimli hukuk büromuzun kurucu Avukatlarından biriyim. Elimden geldiğince de insanların kalbine dokunmaya gayret gösteriyorum. Yazı yazmak ise benim için küçüklüğümden beri gelen bir tutku. Bu nedenle yazmaya hep devam edeceğim. Yazar ve ceza avukatısınız, yazarlık yönünüz, daha doğrusu 5.5 isminde romanınızı yazma nedeniniz, belki de mahkemelerin istediğiniz yani olması gereken haliyle sonuçlanmamasından kaynaklanan, size yansıyan ruhsal sıkıntıları bertaraf etmek için yazmış olabilir misiniz?Yazmak terapidir, rahatlatır. Sizin vicdanınız ve toplumun çoğu kesiminin vicdanı, yargısı ile bambaşka bir pencereden olayları irdelemeniz denilebilir mi? Elbette yazmak terapi gibi, ancak benim için çok daha fazla şey ifade ediyor. Bizim mesleğimiz öyle bir meslek ki her gün gazetelerin 3. Sayfa haberlerinden okuduğunuz vahşetle yüzleşiyorsunuz. Benim için bu süreci yönetmek en başında oldukça zordu. Karşınızda kızı tecavüze uğramış bir anne ağlıyor, oğlu öldürülmüş bir baba isyan ediyor ve siz onların karşısında dik durup, onlara adalete ulaşmak için yapılması gerekenleri anlatmak zorundasınız. Kaldı ki adalet bazen geç tecelli ediyor, olması gerekenler olamayabiliyor. Bu yalnızca ruhsal bir sıkıntı olmaktan öte toplum olarak hepimizin sorunu aslında. Dönüp baktığınızda olması gereken adalet tecelli ettiğinde her şeyin çok daha güzel olacağını hepimiz biliyoruz. Ben ilk yıllarda çoğu kez ofisin bir odasına girip ağladığımı, geceleri rüyalarıma girdiğini hatırlıyorum. Zaman geçse bile asla alışmıyorsunuz ama duygularınızı kontrol altına almayı öğreniyorsunuz. Bu zor süreçte karşıma gelen her dosya sanki sırtıma bir tuğla bırakıp gitti. Yüklendikçe yüklendim. İşte yazmak burda benim için sanki o tuğlaları sırtımdan birer birer alıp kenara koymak ve insanların bir şeyleri görmesini sağlamak gibiydi. Toplumla paylaşmak ve biraz olsun bile ulaşabildiğim kadar insana farkındalık yaratmak istedim. Adalet açısından olması gerekene eriştiğimizde ne kadar güçlü olduğumuzu, her ne olursa olsun mücadelemizin artacağını anlatmak istedim. Hayatlarında, yaşadıklarından dolayı, dibe vurduğunu hisseden insanlara, müvekkillerinize tekrar umudu ve vazgeçmemeleri gerektiğini nasıl anlatıyorsunuz? Mesleğimi icra ederken müvekkillere verilecek olan adalet mücadelesinde ellerinden tuttuğumu ve bu süreçte her zaman onların yanında olacağımı hissettiriyorum. Bu her şeyden öte kendilerini daha güçlü hissetmelerini sağlıyor. En azından adalet önünde onlar için bir şeyler yapmaya çalışan birinin ya da birilerinin olması karanlığın ardından uzanan bir el gibi hissetmelerini sağlıyor. O eli de genelde tutuyorlar. Ama kitabımda da bunu olması gereken adalete erişilmesini sağlayarak yaptım. 5.5 isimli mahkeme her karaktere bence olması gereken adaleti dağıttı. Ayrıca verilen mücadele sonunda her ne yaşanırsa yaşansın ulaşmak istedikleri sonuca ulaşabileceklerini gösterdim. Önemli olanın her şeyden önce bu mücadeleyi mağdur ya da sanık olarak hiç fark etmez vermeleri gerektiğini anlattım. Siz avukatlar, özellikle sevgili dostumuz ve Önce Vatan Gazetemizin yazarlarından avukat Tülay Bekar ve siz, benim gözümde kahramanlarsınız çünkü ihtiyacı olan insanların hayatlarına öyle dokunuyorsunuz ki resmen tekrar yaşamın değerli olduğunu hatırlatıp, tekrar kazanıyorsunuz o yaralı insanları, çok kıymetli bende bu, neler diyeceksiniz? Öncelikle Av. Tülay Bekar benim için de bir kahraman. Siz bu büyük kelimeyi tarafıma da yönelttiğiniz için hem mahçup hem çok mutlu hissettim. Çok teşekkür ediyorum. Umarım yıllar sonra da onun gibi herkese elimi uzatabiliyor olurum. Bizler insanların kalbine dokunabildiğimiz, onlara yardım edebildiğimiz, ellerimizi uzatabildiğimiz bir mesleğin mensupları olarak her zaman elimizden geleni yapıyor ve yapmaya devam ediyor olacağız. Çünkü mesleğimin beni tatmin eden en önemli yanı bu. Avukatlığı nasıl, neden seçtiniz ? Sevgili dostumuz, gönlü güzel, gözleri Gülen, vatan sevdalısı ve Önce Vatan Gazetemizin yazarlarından avukat Tülay Bekar ile yolculuğunuzu anlatır mısınız? Yaklaşık 9-10 yaşlarında teyzem bir iş davası dolayısıyla beni adliyeye götürdü. Neden yanında gittiğimi hiç bilemiyorum, kesinlikle ısrar etmişimdir. Duruşma sırasını koridorda ilgili Mahkeme hakiminin görüş alanına giren bir bankta oturarak bekledik. Bu esnada hakim, burnunun ucuna düşmüş gözlükleri ve işaret parmağı ile bana doğru gel gel işareti yaptı. Bu sahneyi asla unutmadım. Korktuğum için hemen kafamı çevirdim, ancak daha sonra yanıma mübaşir geldi ve “Küçük hanım hakim bey sizi çağırıyor.” Dedi. Tüm korkumla kalbim ağzımda salona girdim. Hakim kürsüsüne çağırdı beni, aramızda ufak bir sohbet geçti, yaşım, büyüyünce ne olacağım gibi konular üzerine konuştuk. Sonra ceketinin iç cebinden bir kalem çıkardı ve bana uzattı, “Eğer bir gün hukuk okur, hakim, savcı ya da avukat olursan, ilk imzanı bu kalemle at.” Dedi. Ben o kalemi yıllarca sakladım. Ve gerçekten Avukat olduğumda da ilk imzalarımı bu kalemle attım. Hukuk okumamın en büyük nedeni bir hakimdir. Henüz öğrencilik yıllarındaydım, her zaman gittiğim bir cafe vardı, bir gün orda oturduğum esnada kafenin sahibi bir Ergenekon sanığının geleceğinden bahsetti. Çok heyecanlandım, Avukat olması benim için ayrıca heyecan vericiydi. İşte ilk tanışmamız bir gece o kafenin ılık bahçesinde gerçekleşti. O günü, ondan duyduklarımı hiç unutamam. Stajıma başlarken de hemen yanına gittim ve benimle çalışmayı kabul etti. İyi ki de etti, 4 yıl boyunca birlikte çalıştık. Ona çok şey borçluyum ve her zaman minnettarım. Hep dile getirdiğim bir şey var. Ben bilmeden Av. Tülay Bekar’dan ve onun sayesinde dahil olduğum dosyalardan beslenmişim. İyi ki var. Ölümün Gece Örtüsü isimli kitabınız da var, yazarlık nasıl başladı? Evet Kasım 2019 tarihinde “Ölümün Gece Örtüsü” isimli ikinci kitabım da çıktı. O da 5.5 isimli kitabım gibi gerçek hayatlardan ilham alarak yazdığım bir roman. Ben küçüklüğümden beri hep bir şeyler yazardım. Yarım bırakılan günlüklerden ziyade bitirdiğim bir sürü günlük defterim var. Mesleğe başladıktan sonra duyduklarımı unutmak istemediğim için her zaman not ediyordum. Çünkü asla unutulmaması gereken konulardı. Sonra öyle çok birikti ki bir noktadan sonra bir şekilde bunu toplumla paylaşmak istedim. Av. Tülay Bekar’a sordum, beni her zaman yaptığı gibi yine çok destekledi. Onun sayesinde bugün bebeğim olarak gördüğüm iki kitabım var. Çok mutlu ve umutluyum. Umarım ulaştığımız insanlara söylediklerimizi anlatabiliyoruzdur. Yaşam felsefeniz nedir? Ön yargılı olma, iyi insan ol; vazgeçme ve her zaman gülümse. Çünkü önyargı yalnızca bizi kör eder. Ama iyi bir insan olup her şeye rağmen vazgeçmeden gülümsersek hem kendimize hem ulaşabildiğimiz insanlara faydalı oluruz. Ulaşabildiğimiz diyorum çünkü ben denizyıldızı hikayesine inanırım. Kıyıda belki kurtarılmayı bekleyen binlercesi olsa ve hepsini kurtaramayacak olsak bile birini alıp denize bırakırsak en azından o kurtulur. Bu benim için her şeyden önemli. Gücüm yettiğince birilerine faydalı olmak için elimden geleni yapıyor olacağım. Ulu Önder Atatürk dünyada bir çok medeni ülkeden önce yurdumuzda, kadınlara seçme ve seçilme hakkı sağladı, ülkemizde kadınlarımız olması gereken yerde mi, hayal ettiğiniz yeri nedir? Ulu Önder Atatürk bu ülkenin başına gelmiş en güzel şeydi. Keşke ömrü bu kadar kısa olmasaydı. Çünkü eminim o halde biz kadınlar olarak olmamız gereken yerde olacaktık. Ama şimdi maalesef böyle olduğunu düşünmüyorum. Toplumda her gün kadına şiddet bu denli artarak devam ederken, hala itilip kakılan, güçsüz görülen, ötekileştirilen kadınlarımız varken bunu konuşmak bile yüreğime bir ateş düşürüyor. Aslında hayal ettiğimi yıllar önce Mustafa Kemal Atatürk söylemiş; Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın. Umarım bir gün bu gerçek olur. Bunun için her şeyden önce kadınların eğitimi çok önemli, çünkü unutmamalıyız ki her suçlu ya da suçsuz evlat bir annenin evladı. Bu yüzden kadınları eğitmek toplumu eğitmektir. Zira dünyadaki her şey kadınların eseridir. Hedefleriniz neler? Her şeyden önce sosyal sorumluluk kapsamında inandığım ve ihtiyacı olduğunu gördüğüm insanlara hem hukuki hem de insani olarak yardım etmeye devam edeceğim. Yazmaya ve ulaşabildiğim kadar insana ışık olmaya devam edeceğim. Kitaplarımın ya da yaptıklarımın bir gün birilerine iyi geldiğini duymak benim için her şeyin ötesinde. Daha çok insana ulaşabilmek, daha çok yaraya merhem olmak, daha çok ihtiyacı olanların ellerinden tutmak ve toplumda daha çok kesime ulaşarak farkındalık yaratmak için sonuna kadar mücadeleye ve çalışmaya devam edeceğim. Sosyal sorumluluk projeleri size yakın, bu faaliyetlerinizi de anlatır mısınız? Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında bu zamana kadar Türkiye’nin 4 ilinde ki İlköğretim Okullarına Kütüphane Kurulması, Çeşitli Sosyal Sorumluluk Projeleri Hukuk Eğitimine katkı sağlayacak konferans ve seminer organizasyonları, Hukuk Fakültesi öğrencilerine geliri LÖSEV’e bağışlanmak organizasyon, Soma Yardım Kampanyası, Kadın Haklarına ilişkin Çalışma, Eğitim ve Etkinlikler, Van’a Yardım Kampanyası gibi bir çok projede yer almamın dışında Av. Tülay Bekar ile çalışmalar yaptım ve buna her zaman devam edeceğim. Halihazırda ayrıca mağdur olmuş ve ihtiyacı olan kadınlara gönüllü olarak hukuki destek vermeye ve onların Avukatlığını yapmaya da devam ediyorum. Siz kitabınızda, 5.5’ da, kendi kurduğunuz mahkeme ile vicdanınızla olması gerektiği gibi sonlandırıyorsunuz ya davaları, bunun bir enerji ve algı yaratacağını da düşündünüz mü? Bu gerçek bir azımın başlangıcı olabilir belki de ... Açıkçası 5.5 isimli henüz olmayan ama inandığım adaleti dağıtan o Mahkemenin bir gün gerçek olacağına inancım tam. Daha çok insana ve toplumun her kesimine ulaşırsam bunun kesinlikle bir enerji yaratacağına inanıyorum. Çünkü insanları aydınlatmak, farkındalık sağlamak ancak gerçek yaşamlardan ilham alındığında mümkün. Elimden geldiği kadar bu farkındalığı artırarak yaftalamalardan sıyrılan, mücadeleye her ne olursa olsun devam eden ve sevgi, saygı dolu bir topluma ulaşmamızı sağlayacak tek kişi bile olsa ikna etmek istiyorum. Çünkü biliyorum her zaman tek kişi dünyayı bile değiştirebilir. Okurlarımıza vermek istediğiniz bir mesaj var mı? Öncelikle bu güzel sorularınız için çok teşekkür ediyorum. 5.5 ve Ölümün Gece Örtüsü isimli kitaplarıma tüm kitap satış noktaları ve online kitap satış mağazalarından ulaşabilirler. Umarım okuyucuların kalperine dokunur. Ben yeni kitaplarla karşılarında olmaya devam edeceğim. Umarım zevkle ve sevgiyle okurlar. İyi ki karşılaştık.
  • Ticari Hayat Gazetesi
    Davalar ve hikayeler bir arada: 5.5 Avukat Gökçe Atabek, sosyal sorumluluk projesi ile birlikte üstlenmiş olduğu davalardan esinlenerek yazdığı kitabı “5.5” hakkında bilgiler verdi. CEREN TUĞÇE ÖZDEMİR Kitabın adı 5.5. Yazarı ise Avukat Gökçe Atabek. Meslek hayatı boyunca sosyal sorumluluk projelerinde gönüllü olarak avukatlık yaptığı davalarda kendisini çok etkileyen 5 insanın hayat hikayesinden esinlenerek yazdı kitabı. Tabi bunu yaparken de kişilerin sırlarının korunmazlığına dikkat ederek. Gökçe Atabek ile yazdığı ilk kitap olan 5.5 hakkında konuştuk. Atılım Üniversitesi’nden mezun olduğunu söyleyen Atabek, 2013 yılından beri avukatlık mesleğini icra ettiğini belirtti. Yazarlık üzerine bir eğitimi olmadığını ve aslında kitap yazma hayalininde olmadığını aktaran Atabek, avukatlık mesleğine başladığından beri Ceza davalarına baktığını dile getirdi. Ceza alanını sevdiğini söyleyen Atabek, meslek hayatında çok ilginç olaylarla ve kişilerle karşılaştığını ifade etti. Atabek: “Aklınıza yatmayan olaylar görebiliyorsunuz. Bu kadar mı insanların sınırı yok diyorsunuz. Yok artık dediğiniz şeyler gerçekmiş. Filmlerde izleyip de bu kadarını abartıyorlar dediğimiz şeylerin gerçek hayatta olabileceğini gördüm. Çok ciddi uyku problemi yaşadım bu tarz olaylardan dolayı. Ama bir noktadan sonra bunları not etmeliyim, çünkü bunlar unutulmaması gereken şeyler diye düşündüm. Toplumun acıları bunlar. Not ede ede başladım. Bu noktaya gelmesi de hayalim değildi.” dedi. Kitabını önce bir avukatın anıları gibi yayımlamayı düşündüğünü anlatan Atabek, daha sonra roman haline getirdiğinden bahsetti. 5 kişinin hayatının anlatıldığı kitabında, çeşitli kurgularla ve tesadüflerle o insanların hayatlarının birleştirildiğine değinen atabek, bu romanı yazarken sır saklama yükümlülüğünü asla ihlal etmediğini de kaydetti. Kitabında esinlendiği kişilerin, kitabı okuduklarında dahi kendilerini tanımayacaklarını söyleyen Atabek, “Kitabımda esinlendiğim davalar gerçek hayatta çok ciddi anlamda mağdur olmuş insanlardı. Hem maddi anlamda güçlük çeken insanlar hem de çok ciddi mağduriyet yaşamış insanlardı. Kitapta anlattığım kişiler, sosyal sorumluluk olarak desteklediğimiz ve ücret almadan avukatlığını üstlendiğimiz kişilerin hikayeleridir.” diye konuştu. Kitabında suç olarak cinsel istismar, bir adam öldürme, yaralama, gibi suçların anlatıldığını söyleyen Atabek, avukatlık mesleği hakkında da teknik bilgilerin yer aldığını anlattı. Kitabında en çok dikkat ettiği şeyin sır saklama yükümlülüğü olduğunun altını çizen Atabek, “Biz, bir kişi bize geldiğinde onun hayat hikâyesini bilmeyiz. Bize geliş sebebi olan olayla ilgili hikayelerini biliriz. Bir kere zaten kişiyle ilgili hiçbir şeyi ifşa edemem. Bu benim mesleğim itibariyle uymam gereken bir kural. Ama burada hem kişilere bir hayat yazdım. Tamamen kurgulayarak yazdım.” diye belirtti. Atabek, kitabı hakkında bilgiler vermeye şöyle devam etti: “Hepimiz insanız. Hepimizin duyguları var. Aklımızın dahi alamayacağı şeyler oluyor hayatta. İnsanlar ‘ bu da olmaz’ dediğimiz şeyleri yapabiliyorlar. Örneğin bir baba kızına tecavüz edebiliyor. O kız babasından çocuk doğurmuş olabiliyor ve hatta annesi kızının doğumuna yardım etmiş olabiliyor. Bunu gizleyebiliyor. Bunu gizleyen doktorları, polisleri vs olabiliyor. Sonra kızı biriyle evlendirebiliyor. Baba tecavüzüne devam edebiliyor. Bu gibi olaylar beni çok etkiliyor. 3. Sayfa haberleri okuruz aslında ama bu olayların her seferinde yüzüme yüzüme çarpıyor olması beni çok etkiliyor. sAsla söylemek istemiyorum alıştım diye ama bir zamandan sonra şaşırmıyorum. Kitabı yazarken kimseye söylemedim. Kitabın oluşum yani yazma sürecim de 1 senemi aldı. Kitabı yazmaya başlayıp biraz da ilerleme kaydettikten sonra birine söyleme isteğim oldu ve ilk olarak aileme söyledim. Bana çok destek oldular.” Kitabın adı hakkında da konuşan Atabek, kitaptaki 5 karakterinde yargılandığı mahkemenin adının 5.5 olduğunu söylerek, henüz kitabı okumayanlar için de küçük bir ipucu verdi. 5.5 adlı kitapta yer alan açıklama ise şöyle: “Acı Kahve, Zifir-i Mavi, Sihr-i Yeşil, Kan Kırmızı ve Kahr-ı Sarı. Birbirinden farklı beş hayat ve birbirinden acı beş hikâye. Bir noktada kesişen fakat sonrasında kendi yoluna devam eden insanlar. Yaşamınızda dibe vurduğunuz ve daha da batamayacağınızı düşündüğünüz için vazgeçtiğiniz oldu mu hiç? Çıkmaya çalıştıkça daha aşağıya çekildiğiniz, üzerinizde sanki hiç yük yokmuş gibi daha çok yük taşımak zorunda bırakıldığınız… Her şeye rağmen çare aramayı, bir çıkış yolu bulmayı hedeflemeli insan. Gökçe Atabek, anlatımının akıcılığı sayesinde okuyucuyu sayfaların arasına çektiği bu romanında, umuttan hiç vazgeçmemeniz gerektiğini anlatıyor. Adalete inanıyor musunuz?”
  • Ana Yurt Gazetesi
    Toplumsal Acılar 5. Mahkemesinde Avukat Gökçe Atabek’in gönüllü olarak baktığı davalardaki hikayelerden esinlenerek yazdığı “5.5” adlı romanı okuyucu ile buluştu. ANKARA (Anayurt) / Salih KAPLAN - Avukat Gökçe Atabek’in gönüllü olarak baktığı davalardaki hikayelerden esinlenerek yazdığı “5.5” adlı romanı okuyucu ile buluştu. Mesleği sayesinde öyküsünü dinlediği toplumdaki gerçeklikleri romana dönüştüren Atabek’in, bu öyküleri anımsamak için tuttuğu notların romana dönüşme sürecini konuştuk. Kısaca kendinizden ve romanınızdan bahseder misiniz? 2013 yılından beri avukatlık yapıyorum. Atılım Üniversitesi’nden mezun oldum. Yazarlıkla ilgili bir eğitimim hatta hayalim bile yoktu. Avukatlık mesleğine bağladığımdan beri ceza davalarına ağırlıklı olarak bakıyorum. Mesleği yaparken çok enteresan şeylerle karşılaşıyorsunuz. Aklınıza yatmıyor, insanların bu kadar sınırı yokmuş. ‘Yok daha neler’ dediğiniz her şey aslında gerçekmiş. Filmlerde gördüğümüz ve abartılıyor dediğimiz konuların ne kadar gerçek olabildiğini gördüm. Kabuslarıma girdi, moralimin bozulduğu durumlar çok fazla oldu. Bir süre sonra bunları not etmeye başladım. Bunlar toplumun acıları ve unutulmaması gereken şeyler. Not ederek başladım ve kitap haline gelmesi bile hayalimde yoktu. Sonra notlarım biriktikten sonra kitap haline geldi ve roman oldu. 5 kişinin hayatını ele aldığım ve kurgulayarak bunları birleştirdiğim bir roman oldu. Sadece sosyal sorumluk olarak baktığınız davalardan mı yola çıktınız? Evet, bu davalar ücretli avukatlık yaptığımız davalar değildi. Bunlar aslında mağdur olmuş insanlardı, hem maddi anlamda güçlük çeken insanlar hem de ciddi mağduriyet yaşamış insanlardı. Bu kitapta yer alan hayatlar gönüllü olarak avukatlık yaptığımız insanların hayatları oldu. Peki kitapta ne gibi konular var? Cinsel istismar var, yaralama ve öldürme suçları var. Romanın kahramanlarının hepsi mağdur olmuş insanlar ancak hukuk karşısında bir kısmı sanık, diğer kısmı mağdur. Bizce mağdur ama aslında sanık çünkü birini öldürmüş. Bu gibi suç ve konular var kitapta. Bir de çok fazla olmamakla birlikte avukatlıkla ilgili teknik bilgi de veriyorum okurlara. Baktığınız davalardaki hayat hikayelerini birleştirerek mi ele aldınız? Hayır, aslında hepsi kendi hayatını yaşıyor ama ben tesadüflerle onları bir araya getiriyorum ve en sonunda da ortak bir buluşma oluyor. Kitapta hayat hikayelerini anlattığınız kişilerin kişilik haklarını çiğnememek için nasıl bir yol izlediniz? Öncelikle zaten biz bize gelen müvekkilin hayat hikayesini bilmeyiz, sadece onun başına gelen vahim olayı biliriz. Zaten onunla ilgili hiçbir şeyi ifşa edemem. Ben müvekkilimin özel hayatını kimseye anlatamam, bu benim mesleki olarak uymam gereken bir kural. Ben kitapta hem bunu ifşa etmiyorum hem de kitaptaki kahramanlara kurgusal hayatlar yazdım. Hem fiziksel betimlemeler olarak hem de karakter analizi olarak bambaşka kişilikler haline getirdim, tüm hayat hikayelerini değiştirerek önlemler aldım. Kitabınızda “İnsan daha ne kadar cani olabilir? Sırtıma yüklendi, ağır gelmeye başladı” yazmışsınız. Sizi en çok etkileyen şey ne oldu? Sonuçta hepimiz insanız, duygularımız var. Ben şimdi size birini getirsem ve onu vahşice öldürmenizi istesem yapabilir misiniz? Biz bunu hayal bile edemiyoruz ancak bunu yapıyorlar. Bir baba çocuğuna tecavüz edebiliyor, annesini kızın doğurmasına yardım edebiliyor, doktor rüşvet alıp olayı gizliyor. Böyle şeyler yaşanabiliyor, bunlar insanın sınırının olmadığını gösteren yaşanmışlıklar diye düşünüyoruz. Ama her seferinde yüzüme çarpması beni çok rahatsız etti. Peki kitabı yazarken kimlerden destek aldınız? Süreç nasıl ilerledi? Kitabı yazarken kimseye söylemedim, gizlice kendi kendime yürüttüğüm bir süreç oldu. Kitabı yazmak yaklaşık 1 yılımı aldı ancak 3 yıldır not tutuyordum. Kitabı yazmaya başladığımda kimsenin haberi yoktu. Biraz ilerleme kaydettikten sonra birine söylemek istedim ve ilk annemle babama söyledim. Annem ve babamın çok ciddi destekleri oldu. Bir bölüm yazıyordum, baba gönderiyordum ve o bakıp düzeltme yapıyordu. Belirli bir aşamaya geldikten sonra editörümle görüşmelerim başladı. Ama zaten kurgumu tamamen bitirmiş, süslemeleri kalmıştı. Tabi ben öyle zannediyordum. Benim kitap yazmakla ilgili teknik hiçbir bilgim yoktu. Daha sonra Faruk Özünlü ile karşılaştım. Bu konuda çok tecrübeli, inanılmaz bir insan. Bu konuda bana eğitim verdi, teknik bilgileri paylaştı. Ben 70-80 sayfa ile romanı bitirmiştim ama editörüm ile sonrasında 230 sayfaya çıkardık. Ben çok ayrıntıcı bir insan değilimdir, çok daha fazla ayrıntılar eklendi. Karakter analizleri yaptık, çokça emek harcadık. Kitabım basıldığında etrafımdakiler çok sevindi. Basılmadan önce zaten yakın çevreme gönderdim, fikirlerini aldım. Hayatımda önemsediğim herkese sordum. Kitabımdaki teşekkür kısmında yer alan isimlerin tamamı kitap basılmadan romanı okumuş insanlardır. Hepsinin ayrı desteği oldu. Kitabınızın içeriği yaşça küçük okurlarınız için risk oluşturabilecek konulara sahip. Sizin tavsiye ettiğiniz bir yaş sınırı var mı? Bir kitaba yaş sınırı konulması basılıp Kültür Bakanlığı’na gönderildikten sonra yapılan değerlendirmeye istinaden yapılıyor. Henüz böyle bir yaş sınırı uyarısı verilmedi. Ancak bence lise son sınıf öğrencileri için belki ama daha küçükler okumasa daha iyi olur. Çünkü içerisinde suçla alakalı vahim olaylar var, anlatımla ilgili de sıkıntı yaşayacaklardır. Bu kadar gerçekle bu kadar erken karşılaşmalarına gerek olmadığını düşünüyorum, henüz erken. Başka bir kitap gelecek mi? Evet, bir kitap daha yazıyorum. Yine davalarda ilham aldığım bir kitap olacak ancak onun yapısını 5.5’a hiç benzemiyor. Bu kitapta parça parça hayatları okuyorsunuz, parçalanmış bir kurgu var ancak yeni kitabımda bir kişinin hayatı üzerinden gideceğim. Daha sakin ve komik olacak, kara mizah tarzında düşünüyorum ve şu anda yazıyorum. Romanınıza “5.5” adını vermenizin hikayesi nedir? Editörüm aslında çok karşı çıktı. Önce ben kitabın adının ‘5’ olmasını istiyordum, o beş kişinin hayatından çok etkilenmiştim. Daha sonra hepsinin yargılandığı mahkemenin adını “5.5” koydum. Bu nedenle kitabın adı da “ 5.5”. Bir orada kısmı sanık olarak yargılandı, bir kısmı ise mağdur olarak taraf sıfatıyla orada bulundular. Ancak hepsi aynı mahkemede yargılandılar. Peki bu hayatından ilham aldığınız 5 kişi romanı biliyor mu? Hayır bilmiyorlar. Burada eleştiri de var. Üçüncü kişi olarak anlatıyorum kitabı, romanın içerisine eleştirilerimi de yedirdim bu sayede. Onlara söylemek doğru olmayacaktı çünkü eleştirdiğim ve genellemeler yaptığım bölüm var. Bu nedenle paylaşmak istemedim.
  • İnce Tezat
    5.5 isimli romanın yazarı Gökçe Atabek ile bir söyleşi yaptık yazılı olarak. Kendisine samimi cevapları ve bizlere ayırdığı vakit için teşekkür ederiz. Kitabı ile alakalı da inceleme ve tanıtım yazısı hazırlayacağız ilerleyen zamanlarda. Yeni kitabını bekliyoruz şimdiden ve 5.5 isimli romanı için yüksek satışlar diliyoruz. Artık dilerseniz soru cevap kısmına geçelim. Bize kendinizden kısaca bahseder misiniz? Gökçe Atabek kimdir? 2013 yılında Hukuk Fakültesinden mezun olduktan sonra 5 yıldır ağırlıklı olarak ceza avukatlığı yapmaktayım. Benim de herkes gibi küçüklüğünde “Sabah kalktım, elimi yüzümü yıkadım.” Cümleleriyle başlayan günlük yazma alışkanlığım vardı. Aslında diğerlerinden farkı sanırım yarım bırakılmayıp, son sayfasına kadar kullanılan günlüklerimin olmasıydı. Yazma alışkanlığım katiyen bırakmadı peşimi. Dikkatimi çeken her şeyi not ettim, uçakta yanımda oturan garip yolcuları bile. Şimdi de sır saklama yükümlülüğüme sadık kalmak suretiyle gerçek hayatlardan ilham alarak yazdığım henüz Nisan ayında çıkan 5.5 isimli bir romanım var. İkinci kitabımı da yazıyorum. Sanırım yazmak beni ben yapan şeylerden biri olmaya hep devam edecek. Edebiyata giriş maceranız nasıl başladı? Edebiyata giriş çok iddialı olur. Ben öncelikle edebiyata giriş yapabildiğim düşüncesinde değilim asla. Yalnızca yazdıklarını başkalarının görme cesaretine erişmiş ve bu sayede kitabını bastırmış biriyim yalnızca. Benim hikâyem aslında üretememenin yoksunluk hissiyle başladı diyebilirim. Avukatlığa başladığımdan beri elimden geldiğince mağdur ve ihtiyacı olan insanlara gönüllü avukatlık yapıyorum. Birileri için bir şeyler yapabilmiş olmak aslında beni her zaman tatmin ediyor. Ancak bir noktadan sonra yargı sisteminin de etkisiyle birlikte işlevsiz hissedebiliyorsunuz kendinizi. Ben de daha çok farkındalık yaratabileceğimin inancıyla kitabımı bastırmaya karar verdim aslında. İnsanların kalbine dokunarak onlara gösterdiğim yaşanmışlıklarla hem mücadeleyi, hem yaftalamalarından sıyrılmaları gerektiğini anlatarak farkındalıklarını bir nebze olsun arttırmak istedim. Zorlu bir yol, ama yazmak bir tutku. İlk kitabınızın ilk baskısını eline aldığınızda neler hissettiniz? Sorularınızın matbu olması dolayısıyla böyle olduğunu bilerek yine de hâlihazırda ilk kitabının yalnızca ilk baskısını çıkarmış biri olduğumu belirtmek isterim. Ama kitabımı ilk elime aldığımda doğumhanede yanağına yanaştırıldığında bebeğinin kokusunu içine çeken bir anne kadar duygulanmış ve heyecanlanmış olabilirim. İnanılmaz bir histi. Vücudumu karıncalaştırdı onu elimde tutmak. Ellerim terledi. İyi ki dedirtti, iyi ki buradasın. Okuduğunuzda sizi en çok etkileyen kitap hangisiydi ve ne şekilde etkilendiniz? Her şeyden önce hayatım boyunca “en” sözcüğünü ne çok kullanabilen ne de gerçekten hissedebilen bir insan olduğumu belirtmek isterim. Elbette etkilendiğim, çok uzun süre de etkisinden çıkamadığım kitaplar oldu. Ama hiçbiri için, hiçbir şey için söylemediğim gibi en çok etkileyen bu oldu diyemem. Birkaç örnek vermeyi daha uygun görüyorum bu nedenle. Suç ve Ceza elbette(Olay örgüsünün muhteşemliğiyle her cümlede yaşadığım sorgulamalar inanılmazdı, her yaşta yeniden okunması gerekir.) Demir Ökçe(Kişiler üzerinden dönen, dönemin siyasi yapılanmasını eleştirmesi, yıllar önce yazılmasına rağmen aslında her dönemi anlatması beni hep çok etkilemiştir.) Godot’yu Beklerken(Beckett’in harikalar yarattığı zamanın içine sıkışmış karakterlerin umutlu bekleyişini harika diyaloglarla kurduğu ve size sorgulamalar yaptıran bir kitap.) Flush(Bir köpeğin üzerinden dönemi eleştirdiği Virginia’nın keskin kalemiyle yine harikalar yarattığı bir kitap.) Sonsuza kadar saymaya devam edebilirim. Dediğim gibi en yok, her biri kalbimin ayrı bir noktasına dokunuyor. Sizi en çok etkileyen kitap kahramanı kimdir? Bir önceki soruya verdiğim cevabı tekrarlamakla birlikte kahramanımız bu kez Madam Bovary ya da Raskolnikov olsun. Aslında çocukluğuma inersek kesinlikle Jonathan Livingston olmalı. Hala bana umut verir. Yazmak konusundaki motivasyon kaynağınız nedir? Üretmenin verdiği büyük huzur, yoksunluk hissimin üzerinde bıraktığı aşırı tatmin yazmam için çok büyük motivasyon. Ancak dediğim gibi yazmak bir tutku. Bunun için aslında hiçbir şeye ihtiyacınız yok. Hayatınızın bir film olsa müziği ne olurdu? Benim hayatımın filminin müziği “Somewhere Over The Rainbow” sanırım. Kitabımda da bir karakterim söylüyor bu şarkıyı. Çünkü bu şarkı çok büyük umut ve mutlulukla dolu. Ben hep mutluluğu seçerim. En sevdiğiniz ve en çok kullandığınız cümle nedir? Sanırım “en” konusunda sıkıntı yaşadım. Yine örnekliyorum; “Hayat tercihlerdir.” Fırsatınız olsaydı bütün insanlara okutacağınız kitap hangisidir? Eğer tüm insanlığa okutulacaksa o zaman her kesimden insan okuyacağı için Martı Jonathan Livingston’ı okutabilirdim. Çünkü bu kitap her yaştan insana hitap ettiği gibi onlara mücadeleyi, hırsı ve asla umutlarını kaybetmemeyi öğretirdi. Daha çok umut ve hayat dolu olurdu belki insanlık. Unuttuğumuz kahkahalarımız geri gelebilirdi. Kağıt toplama aletlerinin küçücük çocuklar için tasarlandığı bu vahşi dünyada o çocuk için hala kuyunun sonunda ona göz kırpan ışığı gösterirdi. Ya da şiddete maruz kalmış bir kadına kanat olur, uçururdu onu başka yerlere. Hayatta en heyecanlandığınız an hangisiydi? Heyecanlandığım çok an oldu. Ama şimdi söyleşimizin konusuyla birebir bağlantılı bir heyecanımdan bahsetmek isterim. Kitabımın basımdan geldikten sonra hiç alakası olmadan girdiğim küçük bir kitabevinde onunla rafta karşılaştığım gün çok heyecanlandım. Türk ve dünya edebiyatından en beğendiğiniz yazar kimdir? Yine bir “en” ile karşı karşıyayım. Ben bu soruya da beğendiğim birkaçını yazmayı tercih ediyorum. Beğendiklerim arasında yazdıklarımdan çok daha fazlası var elbette. Dünya edebiyatından; Franz Kafka, Tolstoy ve Virginia Woolf, Samuel Beckett… Türk edebiyatında ise Sait Faik, Zülfü Livaneli, Bilge Karasu, Mina Urgan… Gerçekleşmesini istediğiniz en büyük hayaliniz nedir? Yıllar önce bambaşka bir şekilde, bambaşka bir ülkede aslında uygulanmış bir yöntem ve başarı sağlamış. Biz hala onların ekolünü biliriz. Belki nesiller sonrasında etki eder, ama sanırım ben ülkemde yaşayan tüm kadınları eğitebilecek güçte ve yeterlilikte zorunlu bir okul açmak isterdim. Çünkü bir kadını eğitmek toplumu eğitmektir. Çünkü bugün suç işleme oranımız yüksek dedikten hemen sonra arttırılması gereken cezalardan konuşarak aslında hiçbir şeyi değiştiremiyoruz. Ama unutmamalıyız ki; adam öldüren de, tecavüz eden de, mağdur olan da, şiddet gören de, sokağa tüküren de, çöp atan da, ödül alan da… bir annenin evladı. Bu yüzden o harika ve gerekli eğitimi veren okul sayesinde tüm kadınları eğitir, yıllar sonra suç oranı düşük, huzur içinde yaşayan bir ülke olmamızın bugün adımlarını atmayı hayal ederdim. Mezar taşınıza ne yazılmasını isterdiniz? Hayatının 3. evresine hoş geldin. Yazmayı amaç edinmiş okuyuculara yazarlık yolunda ne gibi tavsiyelerde bulunabilirsiniz? Asla vazgeçme, sabret ve yazdıklarının hiçbirini silme. Okurlara önerebileceğiz 3 kitap hangileridir? Çavdar Tarlasında Çocuklar, J.D. Salinger Demir Ökçe, Jack Londan Godot’yu Beklerken, Samuel Beckett Ayrıca eklemek istediğiniz bir husus var mı? Böylesine okuma alışkanlığı düşük bir ülkede, bu denli güzel bir fikirle çıkmış olduğunuz yolda başarılarınızın daim olmasını dilerim.
  • Güçlü Anadolu Gazetesi
    “Kitaplarımda önyargı, adalet ve mücadeleden bahsettim” 5,5 isimli romanın ve yakın zamanda çıkan Ölümün Gece Örtüsü isimli kitapların yazarı genç avukat Gökçe Atabek ile kitapları üzerine söyleşi yaptık. Ağırlıklı olarak ceza hukuku davalarına baktığını ve dava dosyalarının kendisini çok etkilediğini belirten Atabek, dava dosyalarını kurgulayarak kitaplarını yazdığını ifade ediyor. Avukat Gökçe Atabek, mesleğe başladığı günden sonra dava dosyalarının kendisini çok etkilediğini belirterek dosyalarda yer alan konuları baştan sona değiştirerek ve karakterlerin kimliklerini gizleyerek 5,5 ve Ölümün Gece Örtüsü isimli iki kitaba yazarlık yaptı. Kitaplarında önyargı, adalet ve mücadeleden bahsettiğini ifade eden Atabek, bahsi geçen davalara ise gönüllü olarak, ücret almadan baktığını söylüyor. Gökçe Hanım öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? 2013 yılında Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldum. Ceza ağırlıklı büroda staj yaptım. 5 yıldır ağırlıklı olarak ceza avukatlığı yapmaktayım. “DUYDUKLARIMIN HİÇBİRİ GÖRDÜĞÜM, YAŞADIM ŞEYLER DEĞİLLERDİ” Sizi kitap yazmaya iten şey ne oldu? Staja başladığımda bir burukluk oluştu bende. Çünkü gazetelerin 3’üncü sayfalarında gördüğüm haberlerle her gün birebir karşılaşmaya başladım. Mesleğe de yeni başladığım için bir süre sonra kalbimin kaldırmadığını fark ettim. Çünkü duyduklarımın hiçbiri gördüğüm, yaşadım şeyler değillerdi. Bir noktadan sonra ise olaylar karşısındaki tepkiler değişmeye başladı, özellikle de ceza hukuku davalarında duyduklarınız karşısında hayat size şaşırmamayı bir süre sonra öğretiyor. Duyduklarımı kitaba dönüştürmem ise yanında stajyerlik yaptığım avukat Tülay Bekar’ın teşvikleriyle oldu diyebilirim. Çünkü Tülay Hanım stajyerliğe başladığımda beni en zor davalara gönderdi, bunu sen yapamazsın demedi asla. İlk savunma yapacağım dosyalardan birini anlatayım örneğin. Ben o dosya için çok çalıştım. Savunma yaptığım gün hâkim beni dinledikten sonra kâtibe dönerek ‘ben kararı yazmıştım zaten, kopyala yapıştır’ yapabilirsin dedi. Ben o an fark ettim ki avukat olarak benim hiçbir etkim yok. Sonrasında ise avukatlığın bu kadar basit bir meslek olmadığını düşündüm. Çünkü gönüllü olarak yardımcı olduğumuz insanlar, onlara dokunabilmek, yardımcı olmak bana göre dünyanın en güzel işlerinden biriydi. Ve üzerinde çalıştığımız her bir dosyanın bizim için bir roman olduğunu düşünmeye başladım. Bunu bir noktadan sonra da toplumla paylaşmak istedim. Avukatlığa başladığımda kesinlikle aklımda roman yazmak gibi bir düşünce yoktu. Aniden gelişen, planlanmayan bir şey oldu. Benim kendimi kötü hissettiğimiz düşündüğüm şeylerden beslenmem sonucunda böyle bir şeyin ortaya çıktığını düşünüyorum. “DAVALARDA YAŞADIKLARIMDAN BESLENMİŞİM” Kitabınızda nelerden bahsettiniz, konusundan bahsedebilir misiniz kısaca? 5,5 romanımı yazmaya karar verdiğimde ilk etapta avukat Tülay Hanım ile görüştüm ve kendisi beni bu anlamda çok destekledi. Çünkü aldığım her dosyadan, davalarda yaşadıklarımdan ve daha birçoğundan ben esasında beslenmişim ki bunu kitaba dönüştürebildim. Bundan dolayı da kitabımda önyargı, adalet ve mücadeleden bahsettim. Çünkü biz toplum olarak önyargılı bir toplumuz ve bunun aşılması gerektiğine inanıyorum. Romanda geçen konularda ise 2 adam öldürme, 1 yaralama, 2 tane de istismar vakası var. İstismar vakaları ise ensest. 5’i benim en çok not ettiğim ve kalbime en çok dokunan hikayelerdi. Şunu da eklemek gerekir ki davaların hepsine sosyal sorumluluk kapsamında gönüllü olarak ücretsiz bakılan dosyalardı. Tabi ki istismar dayanılabilecek bir şey değil, beni en çok etkileyen konulardandı. Ama onun haricinde 5 yıl boyunca suçsuz şekilde hapiste yatan kişinin konusu da beni çok etkiledi. Çünkü o kişi hem suçsuz yere hapiste yatmanın hem de toplum tarafından uğradığı önyargının mağduriyetini yaşamıştı. Özetle her birinin beni çok etkilediğini söylemek mümkün. Karakterlerinizin gerçek kimlikleri kitapta geçiyor mu? Kitabımda sır saklama hükmüne kesinlikle sadık kaldım. Hikâyelerde geçen kişilerin isimlerini, cinsiyetlerini, mesleklerini vs. hepsini değiştirdim. Kitapta hikâyeleri geçen kişiler dahil kitabı alıp okusalar kendilerini tanıyamayacakları boyutta bilgilerini değiştirdim diyebilirim. Sadece başlarına gelen vahim diyebileceğimiz, hukuki olaylardan ilham alarak o hikayelere yer verdim. İsmi neden 5,5? Kitapta bahsi geçen hikayelerin sahipleri yaşanan yargılamalarda aşırı derecede mağduriyet yaşan isimlerdi. Ben onları ne gerçek mahkemeye benzeyen ne de toplum mahkemesine benzeyen bir mahkemede yargılamadım. Kendi hayal gücüme göre onlar için bir mahkeme kurdum ve ismini de 5,5 koydum. 5,5 isimli mahkeme onları yargıladı ve onların aleyhine sonuçlara varacak yargılamalarda bulundu. Hepsinin ortak noktası da 5,5 mahkemesinde yargılanıyor olmalarıydı. 5,5 kitabınızla ilgili geri dönüşler nasıl peki? Öncelikle ben bir yazar değilim ve böyle bir iddiam da kesinlikle yok. Ben çocukluğundan beri yazan, küçükken günlük yazıp, günlüklerini herkesten gizleyen bir çocuktum. Fakat kitabımı herkesle paylaştım ve bu benim için çok önemliydi, büyük bir cesaretti. Çok güzel geri dönüşler alıyorum ve bu beni mutlu ediyor. Ben birçok hayat yazdım ve o karakterler aslında yoklar. Buna rağmen o karakterleri merak edip şuan ne yapıyorlar diye bana soranlar oluyor. Ben bütün karakterleri nasıl sahiplendiysem, okuyucular da çeşitli karakterleri sahiplenmişler ve o karakterlerle ilgili benden bilgiler istiyorlar. Aldığım geri dönüşlerden birisi de çok akıcı yazıyor olmamla ilgili. Bununla birlikte kurgumu da beğeniyorlar. Zaten akıcı yazıyor olmakla kurgunun da bir bağlantısı olduğunu düşünüyorum. ÖLÜMÜN GECE ÖRTÜSÜ KİTABI DA GERÇEK HİKAYEDEN YOLA ÇIKIYOR Yakın zamanda Ölümün Gece Örtüsü isimli ikinci kitabınız da çıktı. Biraz da yeni kitabınızdan bahseder misiniz? Ölümün Gece Örtüsü, gerçek davalardan ilham alarak yazdığım bir kitap oldu yine. Bu kitapta da sır saklama hükmü önem verdiğim bir konuydu, hikayeleri geçen insanların kimliklerini yine sakladım. Ölümün Gece Örtüsü’nde ise tek bir hikaye anlatılıyor ve tek karakter var. Bahsi geçen karakter ise ailevi baskılardan, toplumsal baskılardan oluşan ve ülkemizin gerçeğine göre bir karakter. Bu karakter bağımlı bir karaktere dönüşmüş, neredeyse patolojik duruma gelmiş, dış etkenlerden kaynaklı psikolojik anlamda hastalanan karakter ve onun hayatında olan bir başka karakterin intikam öyküsünü anlatıyorum. Onların yaşadıkları aslında serüven gibi. Ama burada esas söylemek istediğim şu ki iki karakter olsa da kitapta hikâyenin çatışmasını ortaya çıkaran bir kadın var ve bu tür kadınlar için famfatal terimi kullanılır. Benim kitabımdaki karakter de tam anlamıyla famfatal diyebileceğimiz bir karakter. Famfatal terimi ise felakete sürükleyen kadın anlamındadır. Çok eskilerden kitaplara konu olan ama son zamanlarda televizyon dizilerinde izlediğimiz karakterler gibidir. Örneğin Yaprak Dökümü dizisindeki Ferhunde karakteri. Kitabımda da böyle bir karakter var ve bütün kitap boyunca famfatalın yaptıklarından dolayı yaşananlar anlatılıyor. Bu hikayede anlatılan da dava dosyamda yer alan karakterdi. Famfatal diye bahsettiğim karakterin ise toplumla paylaşılması gereken karakter olduğunu düşündüm ve o yüzden yer verdim. Aileden gelen eğitim, toplum baskılar gibi etkenler bizi biz yapan nedenler aslında. Bence durduk yere bir insan kötü olamaz ya da suç işlemez. Normal olmak çok zor aslında, ama bu karakter normal olmadığını düşündüğüm bir karakter ve kitabın ana teması bu. 5,5 ve Ölümün Gece Örtüsü isimli kitaplarınızı okumak isteyenler nasıl temin edebilirler? 5,5 kitabım bütün kitaplılarda satılıyor. Ölümün Gece Örtüsü ise henüz yeni çıktığından online ve seçkin kitapevlerinde satışa sunulmuş durumda. Bundan sonraki süreçte de yazmaya devam edecek misiniz? Kesinlikle evet. Çünkü yazma isteği bir noktadan sonra durdurulamaz duruma geliyor, tutkuya dönüşüyor. Ben de işten kalan vaktimi yazmaya ayırıyorum. Son olarak eklemek istedikleriniz var mı? Öncelikle size çok teşekkür ediyorum. Umuyorum ki Ölümün Gece Örtüsü de 5,5 kitabım kadar ilgiyle karşılanacaktır. (Türkan Çatal Yıldız)
Boş Sayfa Detay 1
Gökçe Atabek Resmi Web Sitesi Copyright © 2021 | Tasarım ve Uygulama: Can Mert Yener
bottom of page